8/07/2025

ŞİİRLERİNDEN SEÇMELER / ARİF DAMAR

 








BAHAR

Cılız baharlara yüklenir

Mavi kadar sonsuz arzular

Şükürler ardı sürüklenir

Hülyaların fecrinde: Bahar

Yine mevcud ızdırap kadar

Kapılar açmayan anahtar

Gün dergisi, 1941

MAVİLİKLER

Renkleri saadet

Rüya çocuklarıyla etek etek

Hülya dallarından meyvalar

Hasretin yeliyle

Dolan yelkenlerde

Beliren bahar

Gün dergisi, 1941 [1]

GELİBOLU

Nasıldı yakıştı limanımıza

baştan aşağı donanmış Gülnihal…

Gülcem dersen şıkır şıkır,

sanki ayağımıza geldi İstanbul.


Hep gaz lambası yaktık,

elektriği nerden bileceğim!

Akşam olur evli evine gider,

sokaklarımız kalır zifiri karanlık.


Gülnihal’den annem çıktı.

Acaba bohçasında neler var?


Kocaman şekerler olmalı,

renk renk

bir daha tatlı akideden.


Bir de kırmızı düdük, ağzıma göre,

ölçüsünü aldı giderken,

Günden Güne 1943

ŞAFAK VAKTİ

Şafak vaktidir

Terket beni artık hatıra


Bundan böyle ben artık

dağılıp boydan boya mısralarıma

esirler, açlar ve mağlûplarla

hürriyet ekmek ve zafer türküsünü

gücümün yettiği kadar söyleyeceğim


Sonar bu dehşet ve sefalet içinde

mesut günler vadeden

Bir silah sesi gibi titreyeceğim. 

Günden Güne 1943 

GİTME KAL

Nice nice acıları aklına getir

Bunca yoksulluğu aklına getir

Gözyaşlarını aklına getir

“GİTME KAL” var yok dinlemez bir çocuk isteğidir

Gitme aklına getir


Kıraç mı kıraç toprakların üstüne

Güneşler açar yağmurlar kesilince

Çırıl çıplak kayada yetişir incir ağacı

Dağların kuytusunda bir uslu çiçek

Dağıtır mavisini kendi kendine

Gitme beraberlik içinde

Nasıl sevinirdik aklına getir.


Her şeyi her şeyi aklına getir

Gece yarılarını aklına getir

Söylediklerini aklına getir

Sinsi yağmurlar yağıyordu

Soğuktu

Yaktığımız ateşi aklına getir


Nelerden Geçiyorsun aklına getir

Gitme dünyamızın her yerinde

Yorgun eller gülleri derleyince

Ellerin sevincini aklına getir


Ne çok severdik seni aklına getir

İstanbul Bulutu 1958 

BÜYÜK HÜNER

İnsanları sevmek kolay değil,

bir hürriyet bu;

çetindir memleketimde.


Ben ille varım dersen,

bir gün pusuya düşersen ,

insanları sevmek büyük hüner.


Bu dünyada yaşadığın şu kadar yıl,

Gerçek’ten, güzellikten, yiğitlikten

Payına düşeni alabilmişsen

vermişsen payına düşeni

gerçek için, güzellik için,

gücüne karşı konmaz

korkusuz, direnirsin…


Bilirsin,

bir kere korku düşerse adamın içine,

bir kere koparsa sevdiklerinden,

mümkünü yok

gitti gider.

 

Söner gözlerinde güzelim ışık,

kararır, çirkinleşir yüzü.

Önceleri utanır belki,

sonra vız gelir

umurunda olmaz dünya.


İnsanları sevmek büyük hüner,

insanlarla beraber!..

İstanbul Bulutu 1958

ANALAR

Analar bu çocukları nasıl güldürüyorsunuz

Nasıl yaz gökler gibi böyle

Durgun sular iyi çağlar gibi

Kulaklarına neler fısıldıyorsunuz

Ne öğütler veriyorsunuz

Analar bu çocukları nasıl güldürüyorsunuz


Bir çocuk koşuyor ardından çocuklar koşuyor biri daha koşuyor

Sarı at kuyruğu saçlar kırmızı kurdeleler benekli morlar

Bu etekleri nasıl biçiyorsunuz analar

Bu gömlekleri nasıl dikiyorsunuz

Analar bu çocukları nasıl giydiriyorsunuz


Nasıl büyütüyorsunuz nasıl şaşıyorum şaşıyorum

O eti o sütü nerden buluyorsunuz

Memelerinizi gür tutuyorsunuz

Bir top sıçrıyor ardından bir çocuk bir çocuk daha

Gücümüze güçler katıyorsunuz

Analar utandırıyorsunuz

Çağı utandırıyorsunuz çağdaşı utandırıyorsunuz

Kedi Aklı 1959

SOĞUK DEMİRCİ

Kartalar kaldırdım diye

Kartallar indirdim diye kuru otların sıcağına yılan ıslıklarına

Yok yıllarımdan yirmiyedim

Yirmisekizim yok

Kimse de veremez bana yeniden yaşamak için

Göklerini kuramaz kimse

Bulutunu çatamaz


Yürür kömür dumanları anılarımdan

Yürür camgöz

Yürür tüylü örümcekler dişi kelebeklere

Tok midyelerin aralıksız uykusu ağırlaşır

Çekilir ay yapraksız göllerin alışkan sularından

Kımıldanır iskorpitler yengeçler

Kımıldanır ellerimde yüzümde

Kımıldanır toprak

Yıkılır evler sular denizler


Bir soğuk demirciyim şiirde

Bir sıcak demirciyim şiirde

Açtım bütün sokakları gökyüzüne

Sevgiye giden sokakları bütün

Saat Sekizi Geç Vurdu 1962

ALICI KUŞ

Vurur düşlerine ozanın

Güneş kızgınlığında birkaç ağustos

Birkaç ağaç

Yüksek ormanlar kuytusundan


Kardeşliğin alıcı kuşu

Kalkar konar


Köylü

Biçer ayrık otlarını ayırır başaklardan

Kalkar konar

Kardeşliğin alıcı kuşu


İşçi

Tutar ucundan en acar biçimlerin

Sürer

Bin başıboş atı bin cehennemi birden


Kardeşliğin alıcı kuşu

Kalkar konar

Alıcı Kuş 1966

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



[1] İki şiirde Arif Hüsnü ismiyle yayınlanmıştır.

7/30/2025

Fügen Kıvılcımer



  










d.1941 – ö.-

şair, yazar, ressam

Yaşam Öyküsü

Haziran 1941’de Çanakkale’nin Yenice ilçesinde doğdu. Tarihçi Yusuf Kemal Tengirşenk, yazar Safiye Erol ve ilk kadın yargıçlardan Süreyya Erol, tiyatro sanatçısı Haldun Dormen baba tarafından akrabalarıdır. Cemal Süreya'nın günlüklerinde kendi yakıştırması olan “Dük Cebeci” takma ismiyle sık sık söz ettiği Elâzığ eski Vali Yardımcısı Ercüment Gençer’in eşidir.

İlk ve ortaöğrenimini babasının görevi nedeniyle yurdun farklı yerlerinde okumak zorunda kaldı. 1959 yılında Manisa Kız Meslek lisesinden mezun oldu. 1964 senesinde Unicef ile Sağlık Bakanlığı’nın düzenledikleri bir yıllık bir eğitime katıldıktan sonra İzmir Karşıyaka çocuk yuvasında çalışmaya başladı.

1967 senesinde dönemin kaymakamlarından Ercüment Gencer ile hayatını birleştirdi. Çalışma hayatına bir süre ara veren yazar 1976 yılında Kastamonu Çocuk Yuvası’nda tekrar göreve başladı. 1982’de çalışmakta olduğu il sağlık müdürlüğünden ayrılarak Elâzığ Cüzzam Hastanesi’ne geçti. Cüzzamla Savaş Derneği’nin kadınlar kolunu kurdu. 1987’de SSK Sosyal Tesisleri’nde çalışmaya başlayan yazar, 1995 yılında buradan emekli oldu. Bu arada resimle ilgilendi, birçok karma sergiye katıldı ve dört de kişisel sergi açtı. Çok yönlülüğünü tiyatro sanatıyla da perçinleyen yazar, 1998 yılında Cumhuriyet Okurları (CUMOK) Tiyatro Kulübü’nün kuruluşunda görev aldı. 2008 yılında Cemal Süreya Kültür-Sanat Derneği’nde yönetici olarak çalıştı. Halen Kadıköy’de yaşamaktadır

Edebi Şahsiyeti

Öykü, şiir ve denemeleri 2000 yılından itibaren Güzel Yazılar, Türk dili, Şiir Ülkesi, Simge Bahar, Şair Çıkmazı, Hayal ve Kar dergileri ile Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmaya başlar.

İlk öykü kitabı “Canım Sıkılıyor” 2010 yılında okuyucusuyla buluşur. Kitabın açılış öyküsü “Masa” da 1980’lerde sanat ve kültür üzerine edilen hararetli sohbetleri, memleket meselelerinin masaya yatırılıp tartışıldığı entelektüel tartışma ortamlarını anlattı. “Sanatla, şiirle ilgili konularda ayrışmaların, tartışmaların olabilmesine karşın ülke sorunlarına yaklaşımların örtüştüğü yani bugünkü bölünmüşlüğün yaşanmadığı masalar… Çekilen acılar, işkenceler, sürgünler, ülkenin gidişatı hepsinin ortak kaygılarıydı. O günlerde konuşulanların bir bir gerçekleştiğine tanık oldukça öngörülerine saygım daha da artıyor.”[1]

Dönemin aydın ve sanatçılarından, Edip Cansever, Fethi Naci, Asım Bezirci, Cemal Süreya, Vedat Günyol, Ahmet Miskioğlu gibi isimlerin dahil olduğu bu sohbetlere kendisi de bizzat katılır, Turgut Uyar’dan şiirler okurdu. “Ben Turgut Uyar’dan şiirler okudukça da ikinci yeni tartışması alevlenirdi. Sonunda bir gece Asım Bezirci gülerek “Sen hiç büyümeyecek bir çocuksun. Tamam, ikinci yeniye söz yok, Turgut Uyar da büyük şair” diyerek beni susturmuştu”[2]

Kitabının, yaşamla ve kendisiyle bir hesaplaşma olup olmadığıyla ilgili bir soruya: “Hesaplaşmadan öte öykü kahramanlarının dilinde ağıtlaşan bir geç kalmışlık çığlığıdır. Bataklığın üstünde bir kuşun son kanat çırpınışları, cam gibi incecik buz üstünde yürüyüp geçilmiş ürpertilerin dışa vuruluşudur. İçsel kâsemde çok birikmiş, çok beklemiş düşlerimin bilinçaltı dalgalarının vurduğu kıyıdır.” [3

İkinci öykü kitabı “Anlatırsam Belki Geçer’i 2012’de yayımlayan yazar, Cemal Süreya Kültür Sanat Derneği etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen imza gününde Barış Manço Kültür Merkezi’nde “Çöl yürüyor, hukuk çürüyor, Sokrates uyarıyor.” adlı bir gösteri de sundu. Gösteriyi, Sait Maden, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirleri ile Turhan Oflazoğlu’nun “Sokrates Savunuyor” oyunundan alıntılarla kurgulayan yazar, fuayede kitap için yarattığı yağlı boya, kara kalem resimlerini sergiledi.

Ödeyemedik ve çoğalan bir borcun altında kalmış gibi eziliyor, sonundaki iflası düşünüyorsun. Sanki toplum, notaları bile doğru dürüst tanımayan bir şefin yönettiği kakofonik bir orkestra eşliğinde perde arası yaşıyor. Kulaklarını tıkayıp yüreğini bir kenara çekemiyorsun. Hastanelerde, polikliniklerde sıra beklerken sosyal devletin giderek yok olduğundan başlayıp sağlığın nasıl paralı hale geldiğini anlatıyorsun. Karşı çıkan olursa da işi ateşli bir tartışmaya kadar götürebiliyorsun. Öylesine ki doktor içeriden " gürültüyü kesin!" diye uyarıyor. Ne zaman otobüse, gemiye trene binsen, yolculara " Neden elinizde bir kitap, gazete yok? Böyle bomboş giderken sıkılmıyor musunuz? İşte okumayı sevmeyen toplumların elinden her türlü kazanımları böyle kolayca alınır," diye çıkıyorsun. Önüne gelen her yerde, herkese rayından çıkarak kaza geçirmiş bir trende olduklarını ve tünelin ucundaki ışığın da görünmediğini göstermek istiyorsun. Ama ışığın yolu nasıl bulunur? Ayrıca karanlıktan tedirgin olmayan yığınların aradığı senin sözünü ettiğin ışık mıdır? Sana mı kalmıştı bu ödev? Yabancı bir ülkede yaşıyor, yüklendiğin ağırlıkları döke saça sisler arasında yitiyor gibisin. (Anlatırsam Belki Geçer s.86 s.)

2015’te Gezi direnişçilerine adadığı “Varsın Ölüm Beklesin Bizi” ve geliri Soma’daki bir kuruluşa gidecek olan “Kömür Yarası” adlı kolajlarla bezediği “Soma Şiirleri Seçkisi” yayımlandı. Gazete haberleri ve fotoğraflarından oluşturduğu kolajlarda Silivri davalarına, Gezi direnişine, Soma faciasına ve çevre sorunlarına değindi. Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde gerçekleşen İmza gününde, “Karanlığın Kısa Tarihi” adını verdiği bir sergi açtı.

Roman-anlatı türündeki son kitabı olan “Karanlık ‘Sığ’mıyor Geceye” 2017 yılında yayımlandı. Yazma eylemini bir dışavurum aracı olarak gören Kıvılcımer: “Evet, yazacaktın elbette. Dönüp dolaşıp kendine kapanan, bol tekrarlı cümlelerinle belki de hiçbir şeyi tam anlamıyla anlatamayacaksın. Yine de sıkıla tıkana bilincinin dinmez akışını dile getirebilmek adına umarsızca uğraşacaksın. Ama sen; Birileri okusun diye değil, denize son bir şişe bırakmak için değil, birilerinin: ‘Anlatılmamış bir hayat, hiç yaşanmamıştır.’ dedikleri için de değil, artık başka türlü nasıl yaşayacağını bilemediğinden, huzursuz ruhunu sağaltmak, yatıştırmak, beynindeki kapanmayan yaranın irinlerini boşaltmak için yazacaktın! Ha, bir de vazgeçemediğin kırmızı rujunun, renkli, neşeli, delimsirek görünüşünün altındaki seni, yani gözlerini içine düşürmüş, kırık bir hiç otu ya da ip cambazı olarak algıladığın, deşe deşe kevgire çevirdiğin iç dünyanı da anlatmak isteyeceksin. Belki de asıl derdin bu anlamsız takıntı! Ha öyle tanımışlar, ha böyle! Hem o şen şakrak halinle hatırlanmak daha da hoş değil miydi?[4]

Yazar, Türkiye Yazarlar Sendikası ile Kadıköy Belediyesi'nin iş birliğiyle 3 Mayıs 2025  düzenlenen “Edebiyat Matineleri” 50. kuruluş yılı kapsamında Haldun Taner ve Edip Cansever’in anıldıkları "Bir Şair, Bir Yazar” etkinliğinde Koray Feyiz ve Bahtiyar Kaymakla birlikte Edip Cansever’den şiirler seslendirmiştir. 

 ESERLERİ

Öykü-Anlatı: Canım Sıkılıyor (2010), Anlatırsam Belki Geçer (2012)

Roman-Anlatı: Karanlık ‘Sığ’mıyor Geceye (2017)

Şiir: Varsın Ölüm Beklesin Bizi (2015), Kömür Yarası-Soma Şiirleri Seçkisi (2016)

6/28/2025

Doğan Ülkekul

                                                 


     










şair, yazar, mühendis 
d. 1939-ö.-

Yaşam Öyküsü

1934 senesinde Çanakkale’nin Biga ilçesinde doğdu. Babasının görevi nedeniyle ilkokulu altı; ortaokulu yedi farklı okulda okumak zorunda kaldı. Yaşam öyküsünü genel olarak üç bölüme ayıran yazar: “Rahmetli babamın görevi dolayısıyla yaşadığımız ona yakın il ve ilçeden sonra yerleştiğimiz Ankara’ya kadar olan ilk ve ortaokul günlerimi içine alan ilk bölüm. Ortaokul üçüncü sınıfın yılbaşısının 1949 yılının sonunda katıldığım askeri ortaokulda başlayan ve 1977 yılının temmuzunda sona eren askerlik yıllarımı içine alan ikinci bölüm. Ve sivil hayata başladığımın hemen arkasından Amerika’ya gelişim ve ondan sonra hem Türkiye’mizde ve hem Amerika’da geçmekte olan üçüncü bölüm”[1]  

1956 yılında Kara Harp Okulundan mezun olan yazar, asteğmen rütbesiyle orduya katıldı.  Ordu Donatım Atış Okulu’nda bir sene eğitim gördü. Türkiye’de kurulacak güdümlü mermi birlikleri kapsamında teknik eğitim için ABD’ye gönderildi. ABD Illinois Üniversitesi'nde Makine Mühendisliği okudu. 1960-1962 yılları arasında İstanbul Robert Koleji’nde, Kara Kuvvetleri Askeri Fabrikaları’nda makine mühendisi olarak çalıştı. 1977 yılında albay rütbesiyle emekli oldu. 1987-95 yılları arasında Ankara’daki TAI ve Türkiye Uçak Sanayii Merkezinde danışmanlık yaptı, F-16 uçaklarının üretimine katkıda bulundu. F-16 Malzeme İnceleme Kurulu Mühendisi göreviyle Lockheed, Teksas'tan iş teklifi alması üzerine ABD’ye yerleşti. 1997 yılına kadar Teksas'ta kaldı. Boeing firmasından gelen teklif üzerine ailecek Seattle bölgesine taşındılar ve o zamandan beri PNW bölgesinde yaşıyor.

Türk Amerikan Kültür Derneği’nin (TACA) sadık üyeleri olan Doğan ve eşi, topluluğa bir katkı olarak önce Chicago’ya sonra Seattle’a birer Atatürk büstü getirdiler.[2] Evli ve iki çocuk babasıdır ve altı torunu vardır.

Edebi Şahsiyeti

Okuma, yazma sevgisi ve alışkanlığını aşılayan isimler, ortaokul öğretmenleri Halide Nusret Zorlutuna, Avni Gelendost; lise öğretmeni Zekai Koyaş oldu.

Şiirleri; Eflatun, İlkyaz, Şiir Defteri, Ece, Maya, Defne, Çağdaş gibi süreli yayınların yanı sıra antolojilerde yer aldı. “Eski Limanlar Kaptanı” olarak anılan şairin şiirlerinin ana teması “deniz özlemi”dir.

 Kısa öyküleri de olan yazarın bu öykülerinden dokuzu Türk Hava Kurumunun Sanat ve Edebiyat dalında, birincilik, ikincilik ve üçüncülük ödüllerini aldı.

Romanlarının konusunu oluştururken kendi sosyal hayatından ve çevresinden yola çıkan yazar, Cehennem Yelkenlisi’nde Türkiye’den başlayıp, ABD, Beyrut, Hawaii’ye kadar uzanan bir aşkı, bir büyük tuzağı ve intikamın acı tadının sürükleyici öyküsünü polisiye roman tadında anlattı. Eserini 2021 yılında Jean Lynette ile birlikte İngilizceye çevirmiştir. Kumsalda Bir El romanında, Karadeniz kıyısında yaşanan kırık bir aşk hikâyesinin ardından Güney Amerika’ya Şili’ye kadar giden maceraperest bir denizcinin yaşadıklarını, uluslararası bir holding patronluğuna dek uzanan hikâyesini anlattı.

Şiirleri, halen çeşitli dergilerde ve ekonomi dergisi Maya'da yayımlanan yazar, Boyalı Kuş, Karşıyaka, İhanet romanları ve anılarını toplayacağı Bir Deniz Ülkesi Serenadı adlı eserleri üzerinde çalışmaktadır.

ESERLERİ

Şiir: Birkaç Anı Birkaç Söyleyiş (1983, Şikago), Eski Limanlarda Sisli Kandiller (1988), Acılı İnsanlar Birahanesi (1994), Yolun Sonu (2009)

Roman: Bir Kuş Kadar Olamadım (2009), Cehennem Yelkenlisi (2011), Kumsalda Bir El (2014), Deniz, Çöl ve… (2017)

 

 



[1] Cehennem Yelkenlisi, Doğan Ülkekul, Dönence Yay. İstanbul, 2011, s.244,245

5/12/2025

Ali Murtaza Gürkaynak

















d.1910 / ö.1966
edebiyat tarihçisi, öğretmen, şair

Yaşam Öyküsü

1910 yılında Hüseyin Efendi ile Fatma Hanım’ın oğlu olarak Çanakkale’de dünyaya geldi. İlk ve ortaöğrenimini Çanakkale’de tamamladı (1925). 1930 yılında İstanbul Erkek Muallim Mektebi’nden mezun oldu. Bir süre ilkokul öğretmenliği yaptıktan sonra Ortaöğretim Tarih ve Coğrafya Öğretmen Yardımcılığı sınavını kazanarak lise öğretmenliği diploması aldı. Sırasıyla Gelibolu ve Bilecik’te orta dereceli okullarda çalıştı. 1938 yılında İzmir Karataş Ortaokulu’na atandı. 1960’ta buradan emekli oldu.  1966 yılında İzmir’de vefat etti.

Edebi Şahsiyeti

İlk yazısı İzmir Halkevleri’nin yayın organı olan Fikirler Dergisi’nde yayımlandı (1939). Devrin birçok önemli yazarı hem bu dergide yazdılar hem de halkevlerinde aktif olarak çalıştılar.

Yazar, İzmir’de Cumhuriyet yıllarında özellikle bölge edebiyatı ve edebî temalar tarihi üzerine yaptığı incelemeler ve araştırmalarla tanınmıştır. “Edebiyatımızda Kadın Şair ve Muharrirler”, “Edebiyatımızda İzmir”, “Edebiyatımızda Vatan ve Millet” gibi derlemeleriyle dikkat çekti. Yirmi yıla yakın bir süre Yeni Asır gazetesinde çalıştı. Burada, “Tarihten Fıkralar”, “Daldan Dala” adlarını taşıyan köşesinde edebiyat tarihi, toplum, coğrafya konulu makale ve sohbetler kaleme aldı, Yazıları ayrıca Halkın Sesi ve Demokrat İzmir, Dokuz Eylül gazetelerinde yer aldı. Yazılarında Murtaza Gürkaynak adını kullandı.

Edebiyat tarihiyle ilgili araştırma ve inceleme kitaplarının yanı sıra yazarın, Gönül İklimlerinde adlı bir şiir kitabı da bulunmaktadır.[1]

ESERLERİ:

Şiir: Gönül İklimlerinde (1936)

İnceleme-araştırma: Celal Sahir Erozan, Hayatı ve Eserleri (Hüsamettin Şemsi Ege ile 1936), Mehmet Emin Yurdakul, Hayatı ve Eserleri (1937), Dünküler Bugünküler (1938), Öz Türkiye Coğrafyası Yardımcı El Kıtabı (Alâaddin Candemir ile, 1939), Edebiyatımızda Hece Vezni ve Nevileri (1939), Kaynak Tenkit ve Bizdeki Münekkitler (1939), Edebiyatımızda Kadın Şair ve Muharrirler (1940), Edebiyatımızda İzmir (1940), Edebiyatımızda Vatan ve Millet (Alâaddin Candemir ile 1941)

[1]  Türk Dünyası Edebiyatçıları Ansiklopedisi, AKMB Yay. C. IV. s. 287. 2004, Ankara

3/24/2025

Cahide Ulaş Aytar

 









d.1951 – ö.

şair, öğretmen

Yaşam Öyküsü

1951 yılında Çanakkale’nin Lâpseki ilçesinde dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Lapseki’de tamamladı. 1968 yılında Edirne Kız Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. Daha sonra Açık öğretim Fakültesi Ön Lisans Programı’nı bitirdi. Çanakkale, Adapazarı ve Tekirdağ’da çeşitli okullarda öğretmen ve idareci olarak çalıştı. Tekirdağ’a yerleşerek çalışmalarına burada devam etti. Tekirdağ Belediyesi Kent Konseyi ve Kadın Meclisi’nde Kültür Komisyonu başkanlığı yapmıştır. Kanal 59 TV’de “Şiir İkindileri” adlı bir programı hazırlayıp sundu.

Tekirdağ Sanatseverler Derneğini kurarak, dernek lokali olarak da RA Sanat evini açtı. Türkiye’nin değişik yörelerinden hatta yurt dışından gelen sanatçı ve edebiyatçıları burada ağırladı, etkinlikler düzenledi. Etkinliklerle ilgili bültenler çıkardı. Kocaeli Gebze’de yaşayan Ulaş, Tekirdağ’a uzun yıllar hizmet ettikten sonra çalışmalarına burada devam etmektedir.

Edebi Şahsiyeti

Şiir yazmaya ortaokul çağlarında başlayan yazar, Tekirdağ'da ilk defa Duygu Yağmuru isimli bir şiir sergisi açtı. Tekirdağ Özel Lisesi ile birlikte İstanbul ve Ankara'dan gelen sanatçılarla ilk şiir şölenini gerçekleştirdi. Tekirdağ’ın ilk şiir topluluğu olan “Tekirdağ Şiir İkindileri Grubu” nun kurucu başkanı olan Ulaş, aynı isimle Kanal 59 Tv’de “Şiir İkindileri” adlı bir programı hazırlayıp sundu. “Rodosto” ve “Hayat” dergilerini çıkardı.

Tekirdağ Belediyesi’nin Kiraz Festivali bünyesinde düzenlenen “Şairler Şöleni” adlı bölümü on yıl boyunca yönetti.

“Gülüşünle Sev Beni” isimli şiiri, İsmail Ötenkaya tarafından hicazkâr makamında bestelendi. Bu beste, Üsküdar Emin Ongan Musiki Cemiyeti'nin açtığı beste yarışmasında ikincilik ödülünü aldı ve daha sonra TRT repertuarına girdi. Bestekar Turhan Taşan’ın hazırladığı Yüzyıllar Boyunca Kadın Bestekarlar Antolojisi’nde sözü ve bestesi kendisine ait olan “Anne” şarkısıyla yer almıştır.

Şiirleri yurtiçinde ve yurtdışında birçok dergi, gazete ve şiir antolojisinde yayımlanan Ulaş, şiir kitapları ile İLESAM, bestelenmiş şiirleri ve besteleri ile de MESAM üyesidir.

2009 yılında Simav Şairler Şöleni’nde “Yılın Şiir Annesi” seçilmiş, RC Life dergisi tarafından verilen “Türk Kültürüne ve Sanatına Hizmet”, aynı yıl GASAT (Girişimci Sanat, Edebiyat ve Bilim Adamları Topluluğu) “Türk Kültür Sanat ve Edebiyat Üstün Hizmet” ödüllerine layık görülmüştür.

Prof. Dr. İsa Kayacan: “Cahide Ulaş Aytar duyguları zenginlik içindedir. İnadına yaşamaklarda vardır, Yıldızlar geçidiyle sayfalara dökülenler vardır mısra mısra. ‘Anlamadın mı daha?’ sorusu altında yazılanlar, şiirleşen mısralar, duygular vardır.”[1]

ESERLERİ

Şiir: Mutluluk Çıkmazı (1990), Umutlar Çiçek Açsın (1993), Sevdaları Yalnızlığın Rengine Boyadılar (2003/2005), Yaşamın Saçlarına Çiçekler Taktım (2018)

Antoloji: Tekirdağ’da Yaşayan Şairler (2004), Tekirdağ Şiir İkindileri Grubu Antolojisi (2005) Fotoğraflarla Tekirdağ Şiirleri Antolojisi (2009)

 



[1] [1] https://www.yazarportal.com/tekirdag-yeni-inan-gazetesinde-cahide-ulas-aytarin-sanat-sayfasi/112300/ Prof. Dr İsa İnan, erişim: 22 Ocak 2025

 

3/19/2025

Celal Nuri İleri

 







d.1877 – ö.1939

gazeteci,yazar,siyasetçi,düşünür

Yaşam Öyküsü

1877 yılında Çanakkale’nin Gelibolu ilçesinde dünyaya geldi. Asıl adı Mehmet Celaleddin’dir. 1934’te soyadı kanunu kabul edilince kurucusu olduğu gazete “İleri”nin adını soyadı olarak seçti. Babası, mektupçuluktan valiliğe kadar çeşitli hizmetlerde bulunduktan sonra 1908’de Meclis-i Ayân üyeliğine seçilen Mustafa Nuri Bey, annesi devlet adamı Âbidin Paşa’nın kızı Nefise Hanım’dır. İlköğrenimini babasının görevi nedeniyle Gelibolu, Sakız adası ve Canik’te farklı okullarda tamamladı. Ortaöğrenimi o zamanki adıyla Galatasaray Mekteb-i Sultânîsi olan Galatasaray Lisesi’nde, yükseköğrenimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, doktorasını aynı üniversitede Kamu Hukuku alanında tamamladı. 1919’da Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Gelibolu milletvekili seçildi. 1921 yılında İngiliz işgalcileri tarafından Malta adasına sürgün edildi. Sürgünden döndükten sonra TBMM’de dört dönem boyunca 1934’e kadar Gelibolu ve Tekirdağ milletvekili olarak çalıştı. TBMM’de de 20 Nisan 1924 tarihinde kabul edilen ve 105 maddeden oluşan Teşkilât-ı Esâsîye Kanunu’nu hazırlayan kurulun başkanlığını yaptı.

Çalışma hayatına avukat olarak başlayan Celâl Nuri Türk yenileşme tarihinde “Batıcı” fikir akımının önemli temsilcilerinden biri oldu. Yazıları ve fikirleriyle bu harekete katkı sağladı Pozitivist-Darwinist düşünceleri nedeniyle döneminde büyük eleştiriler alsa da yazmaktan hiç geri durmadı. Çeşitli ülkelere seyahatler gerçekleştirdi. Kuzey Kutbu’nu gören ilk Türk’tür. 1938’da İstanbul’da aramızdan ayrıldı. İstanbul Radyosu’nun kurucusu ve karikatürist Sedat Nuri İleri ile gazeteci ve hukuk profesörü Suphi Nuri İleri'nin ağabeyidir. Rasih Nuri İleri'nin amcasıdır.

Edebi Şahsiyeti

Gazeteciliğe 1909’da Ebüzziyâ Tevfik ile birlikte Le Courrier d’Orient’da başladı. Yazıları Jeune Turc, İçtihat, Tanin, Hak, İkdam, Hürriyet-i Fikriyye, Anadolu’da Yeni Gün, Ȃti (İleri) gibi Türkçe ve Fransızca yayın organlarında yayımlandı.

1 Ocak 1918 tarihinde Âtî gazetesini yayın hayatına kazandırdı, Hükümetin basın özgürlüğünü kısıtlayıcı hareketlerini eleştiren yazıları dolayısıyla gazete 10 Şubat 1919 tarihinde kapatıldı. Ertesi günden itibaren “İleri” adıyla yayın hayatına devam etti.

Celâl Nuri siyaset, hukuk, tarih, din, seyahat, dil ve edebiyat alanlarında çok sayıda makale ve kitabı ilim dünyasına kazandırdı. Elli civarında kitap ve iki bin iki yüzü aşkın makalesiyle çok sayıda eser veren Celâl Nuri, bu özelliğinden dolayı döneminde “Seksen beygir kuvvetinde bir yazı makinesi” ne benzetilmiş, üretkenliğinden dolayı Süleyman Nazif, “Celâl Nuri Beyin ilmini kimse inkâr etmez, çok okuduğu için, ilminde ilerleyerek değişir. O, son sistem bir dretnottur (savaş gemisi), fakat dümensiz.”[1] demiştir.

21 makalesini bir araya getirdiği Türkçemiz (1917) adlı eserinde tarih biliminden yararlanarak Türk dilinin içinde bulunduğu durumu ve geleceği hakkındaki değerlendirmelerde bulundu.

1926 yılında yayımladığı Türk İnkılȃbı adlı eserinde Türk inkılâbını H. Taine’in metoduyla değerlendirdikten sonra medeniyet, Batılılaşma, dil, edebiyat, iktisat ve inkılâp fikirleri üzerinde durmuştur. Yayınlanmadan önce eser, Mustafa Kemal Paşa tarafından kısa sürede okunmuş ve Gazi, kitaptaki fikirlere tamamen katılmıştır.

Celâl Nuri, 1931 yılında yayınladığı ve ilkokulların 5. sınıfları için hazırlanan, Vatandaşlık (Yurt Bilgisi) adlı kitabında; vatan, millet, devlet, hükümet, meşrutiyet, cumhuriyet, Millî Mücadele, inkılâp, halk idaresi, TBMM’nin yapısı, seçimler, cumhurbaşkanlığı, ordu, vilayetler, nüfus gibi konularla ilgili özet bilgiler verdi.

İskandinavya, Rusya ve Kuzey Kutbuna yaptığı seyahatleri Şimal Hâtıraları ile Kutub Musâhabeleri adları ile kitaplaştırdı. Bu eserler henüz Latin harflerine aktarılmamıştır.

Celâl Nuri’nin, dil ve edebiyat üzerine yazdığı yazıların yanı sıra, Osmanlı Türkçesiyle yayımladığı dört romanı bulunmaktadır. Perviz (1916), Ölmeyen (1917), Merhûme (1918) ve Âhir Zaman (Afife Fikret takma adıyla, 1919) adlarını taşıyan bu romanlar, birbirinden farklı konu ve üslûplarıyla, yazarın romancı kimliğini ortaya koyar. Romanlar, 2012 yılında Dr. Mustafa Kurt tarafından orijinal nüshalarından Latin harflerine aktarıldı. Fantastik bir atmosferde, insan ve ilahi iktidar arasındaki ilişkileri ele aldığı Perviz romanı 2024’te Merve Köken tarafından sadeleştirilerek ikinci kez yayımlandı.  

Fantastik, korku, bilimkurgu gibi türlerin Modern Türk edebiyatında yerleşik hale gelmesi ve kabul görmesi epeyce gecikmiştir.  “Cumhuriyet öncesi fantastik edebiyatımız açısından hȃl böyle iken ufak tefek girişimler arasında Perviz gibi bir eserin meydana getirilmiş olması bana kalırsa büyük bir devrim niteliğinde. Eserin yazılış amacı daha çok Pozitivist düşüncenin önemini dile getirmek ve iktidar sahiplerini yermek de olsa ele alınan konunun bu denli farklı bir üslupla kurgulanması fantastiğin kapılarını Tür edebiyatı açısından sonuna kadar aralamış gibi görünüyor.”[2]-

ESERLERİ

Latin harflerine aktarılanlar

Deneme-Araştırma: Kadınlarımız, haz. Özer Ozankaya (1993), Dil ve Edebiyat Yazıları, haz. Dr. Recep Duymaz (1995) Türk İnkılabı, haz. Dr. Recep Duymaz (2000) Uygarlıklar Çatışmasında Türkiye, haz. Mahir Aydın (2004), Türkçemiz, haz. Dr. Cengiz Karataş, Ozan Özer (2017), Taç Giyen Millet (2017)

Roman: Perviz, Ölmeyen, Merhume, Ahir Zaman (2012), Perviz (2024)



[2] Merve Köken, Perviz, Karakarga Yay. Şubat 2024, İstanbul

3/16/2025

Adem Turan

 







d.1960 – ö-

şair

Yaşam Öyküsü

15 Ocak 1960 tarihinde Çanakkale’nin Biga İlçesi’nin Sinekçi köyünde dünyaya geldi. İlköğrenimini 1972’de Sinekçi Köyü İlkokulu’nda, ortaöğrenimini 1979’da Biga İmam Hatip Lisesi’nde tamamladı. 1993 senesinde Bursa Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. Kısa bir süre çeşitli işlerde çalıştıktan sonra Bursa Marmara gazetesinin yazı işleri müdürlüğünde görev aldı. Sonrasında Yozgat, Trabzon ve İstanbul’da Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliği yaptı. Türkiye Yazarlar Birliği Üyesi olan yazarın üç çocuğu vardır ve halen Üsküdar’da yaşamaktadır.

Edebi Şahsiyeti

Şairin, “Yokluğun Bize Çok Kahır Efendim” adlı ilk şiiri Ocak 1982’de Yeni Devir gazetesinde yayımlandı. Bir söyleşisinde: “Bursa’daydım. Çok mutlu olmuştum. Sabah ezanı sularında bitmişti şiir. Hiç uyumadan sabahladım ve rahmetli hocam Mahmut Kanık’a koşarak gitmiştim.” Şiire olan alakasında Mahmut Kanık’ın büyük payının olduğunu belirten şair: “Bize çok özel davranırdı. Birçok öğrencisi vardı ama biz birkaç kişi onun etrafındaydık. Biz, ona Mahmut Ağabey derdik. Şiiri çok beğenmişti ama birkaç uyarı yapmıştı. Bazı kelimeleri sert bulmuştu. Ondan şiirin de kendine has kelimeleri olduğunu öğrenmiştim. Tabii haklıydı. O uyarıları dikkate alırım. Hayatımızda kullandığımız her kelimenin şiire girmemesi gerektiğini ondan öğrenmiştim.”[1] Bu şiirini lise öğretmeni Hüseyin Önder’e ithaf etmiştir.

Çocukluk yıllarının masallarla geçtiğini söyleyen şair, masalların halk dilinde sözlü kültürün şiir versiyonu olduğunu, kendi şiirlerinin arka planında masalların ve masalların eğittiği o çocukluğun bulunduğunu dile getirir; belki de şiir sevgisinin kendisinde buralarda meydana geldiğini ileten şair, annesinin “Arzu ile Kamber hikâyesini manilerle ağlayarak anlattığı o çocukluk yıllarının şiirine temel attığını söyler.[2]

Ortaokul yıllarında gazetelerde yayımlanan şiirleri kesip biriktirir. Mavera dergisinde Cahit Zarifoğlu’nun yönettiği “Okuyucularla” bölümüne bir şiirini yollar. Bize ait şiirin “onlar” olduğunu anladım.”[3]  dedikleri  Necip Fazıl

80’li yıllardan itibaren şiir ve yazıları; Yönelişler, Merdiven, Yedi İklim, Kelime, Bursa Sanat-Edebiyat, Kayıtlar, İkindi Yazıları, İpek Dili, Düş Çınarı, Edebiyat Ortamı, Albatros, Aşiyan, Dergâh, Ay Vakti, Hece, Ünlem, Kırağı, Sühan, Mor Taka, Lamure, Bir Nokta, Kırknar, Kuşluk Vakti, Edep gibi dergilerde okuyucuyla buluştu;

İlk şiir kitabı “Artık Kuşlarını Uçur” 1988’de yayımlandı. Bunu “Hayal Defteri” (1997), “Son Günün Şiiri” (1997) “Nisan Çobanı” (2002), “Ateşte Yıkanmış Atlar” (2007) “Devamsızlar İçin” (2014), “Şiir Taşı” (2014), “Bin Türlü Yama” (2019) takip etti.

Şiiri diğer edebi türlerden ayıran özelliğin imge olduğunu söyleyen şair, “Şair, her zaman yeni şeyler ortaya koymak zorunda. Yani hep aynı şeyleri tekrar ederse şiiri bıktırır ya da derecesini düşürür, kuracağı imgelerle yeni şeyler işaret etmesi, söylemesi gerekir.” Bir de şunu söyleyeyim: Bence şiir garip olacak ama dişil bir hadisedir. Çünkü bir annenin doğum yapması gibidir. Şairin de şiiri doğurmasıdır yazı yazılan şiir. O birikim, o süreç olmazsa yani o meyve olmazsa daldan koparıldığında nasıl acı bir tat olursa, olgun meyve tat verir, lezzet verirse şiirin de şairin içinde, belleğinde, yüreğinde, iç dünyasında olgunlaşıp dışarı çıkması gerekir. Dolayısıyla şairler şiirlerin anneleridir. Babalarıdır diyemiyorum.”[4]

“Beş Vakit Yazar” kitabında (2013) zaman konusunda gaflete düştüğümüz, “hız ve haz” vakitlerinde yazar ve şairlere incelikli sorular sorar: Diyor ki “Ey şair/yazar arkadaş! Güne nasıl başlıyorsun? Ya öğle aralığında hangi kapıları aralıyorsun? İkindi vakti dünyanın neresinde oluyorsun? Akşamların hangi minval üzere geçiyor? Ya geceyi/ geceleri nasıl yaşıyorsun?”

Son dönem eserlerinde tematik şiire yönelen şairin, Borges Borges, Gün Doğarken Gün Batımı (2016), Mangan Mangan Gün Batarken Gün Doğumu (2021) bu eğilimde kaleme aldığı eserleridir.

Fars Edebiyatı’nın önemli ismi Hafız-ı Şirazi ile ilgili tematik şiirleri Yitik Söz Dergisi’nde “Hâfız’ın Seyir Günlüğü” adıyla yayınlanmıştır.

ESERLERİ

Şiir: Artık Kuşlarını Uçur (1988), Hayal Defteri (1997), Son Günün Şiiri (1997), Nisan Çobanı (2002), Ateşte Yıkanmış Atlar (2007), Devamsızlar İçin (2014), Şiir Taşı (2014), Bin Türlü Yama (2019), Borges Borges, Gün Doğarken Gün Batımı (2016), Mangan Mangan Gün Batarken Gün Doğumu (2021)


[2] Vav tv, İki Mısra Arası Programı, Âdem Turan Şiir Hayatına Nasıl Başladı, 1 Eylül, 2021

[3] https://www.aa.com.tr/tr/kultur-sanat/sair-adem-turan-sair-her-zaman-yeni-seyler-ortaya-koymak-zorunda/2183140 erişim: 9 Nisan 2024